sacimdokuluyor.tr.gg

Ana Sayfa
Sac bakimi
Sac ekimi
=> Sac Dokulmesi ve Sac Ekim Teknikleri
=> sac dokulmesi ve tedavisi
=> Ulkemizde de Uygulanan Sac Tedavileri
=> 10 Soruda Sac Ekimi
Pratik bilgiler
Sac haberleri
Sac dokulmesinin nedenleri

SAÇ DÖKÜLMESİ NEDİR?
Saç dökülmesi ve seyrekleşmesi yaygın ve bölgesel olarak karşımıza çıkar. Yaygın saç dökülmesine neden olan hastalıklar arasında özellikle; ateşli hastalıklar, demir-protein-çinko eksikliği, tiroid hastalıkları (tiroid bezinin az veya çok çalışması durumlarında), gebelik, şeker hastalıkları, karaciğer ve böbrek hastalıkları, anemi, zayıflama için aşırı diyet yapma, kanser hastalıklarının seyrinde bazı ilaçlar ve kimyasal madde kullanımı, merkezi sinir sistem hastalıkları ve stres yer alır. Bunların dışında bir de kadınlarda görülen, erkeklerdeki olağan kelliğe benzer (androgenetik alopesi) mevcuttur. Bu duruma en çok over kistleri, hormonal bozukluklar ve andrenal tümörler sebep olabilirler. Bu nedenlerden dolayı androgenetik tip alopesi çok iyi araştırılmalı ve tetkikleri yapılmalıdır.
Yaygın saç seyrekleşmesi ve dökülmesinin yanı sıra bazen bölgesel saç dökülmesi de olabilir. En sık rastlanan bölgesel saç dökülmesine örnek olarak mantar hastalıkları, saç kıran, bazı kozmetiklerin fazla kullanılması ve sürekli bir bölgeden saç koparılması sayılabilir.

SAÇ NEDEN DÖKÜLÜR?
Saç dökülmesi hem erkeklerde hem de kadınlarda görülebilir. Erkeklerde daha sık olarak görülen saç dökülmesi, 25 yaşına kadar erkeklerin %25'ini, 40 yaşına kadar %40'ını, 50 yaşına kadar %50'sini etkiler. Saç dökülmesinin tedavisine geçmeden önce, saç dökülmesinin tipi mutlaka bir uzman hekim tarafından incelenmelidir. Zira bir çok hastalık, bir çok hormonal, metobolik ve besinsel etkiler ile saç dökülmesi oluşabilir. Bunlar ortadan kaldırılmadan %100 tedavi hiçbir zaman mümkün olmaz. Şimdi saç dökülmesinin nedenlerine göz atalım.
 

  • Olağan saç dökülmesi
    Ömrünü tamamlamış saç kendiliğinden veya dış etkilerle (tarama, şampuanla yıkama, fırçalama, saça şekil verme çalışmaları) dökülür. Bunun yerine yeni saç çıkar. Günde ortalama 100 adet saç dökülür. Yeni doğan bebekte ve hamilelikte görülen saç dökülmeleri kısmen olağan saç dökülmesi sayılabilir.

     
  • Stres ve Saç Dökülmesi
    Deri hastalıkları ile stres ve ruhsal olaylar arsındaki ilişki öteden beri bilinir. Kişi psikolojik sıkıntılarını kişisel yada ailsel sorunlarını bir dermatolojik problem halinde yansıtabilmektedir. Ayrıca kendiliğinden oluşmuş bir deri problemi (saç dökülmesi) kişide vücut imajını zedeleyecek bireysel, psikolojik bozukluklara ve hatta psikososyal olumsuzluklara yol açabilmektedir. Kısaca anlatılmak istenirse, saç dökülmesi ve stres arasında iki çeşit ilişki söz konusudur:
    1. Birinci ilişki nörotik bir ruhsal yapının desteklediği görünürde organik bir neden olmaksızın, stresin körüklediği saç dökülmeleri oluşabilir.
    2. İkinci ilişki ise saç dökülmesi sonucu oluşan görünüme karşı kişinin geliştirdiği psikolojik reaksiyonlardır.
    Stres zemininde gelişen saç dökülmelerine ilişkin çeşitli önlemler çok eski tarihe dayanır. Tıp literatürü ani, ciddi stres sonucu ortaya çıkan dramatik saç kayıpları örnekleri ile doludur. Sevilen birinin ölümü, sevgiliden ayrılık, iş kaybı,? gibi akut, ciddi stres halleri çarpıcı, hızlı, şiddetli saç dökülmelerine yol açabilir ve bu duruma stresle tetiklenen telojen effluvium denir.
    Kronik, sinsi, yavaş gidişli saç dökülmelerinde, dış etkilerin yanında psikonevrozlar ve kronik anksiyete de etkilidir. Burada saç köklerinin anajen evreden telojen evreye prematür presipitasyonu yoluyla strese yanıt oluştuğu düşünülmektedir.
    Alopesi areata (Saç Kıran): Madeni para büyüklüğünde, yani 2-2,5 cm çapında dairesel ? oluşan saç dökülmesidir. Her iki cinste oluşabilir. Çoğu vaka kendiliğinden geçer. Bu hastalığın ortaya çıkışında psikososyal streslerinetkili olduğu gösterilmiştir. Özellikle çocuk hastalarda yapılan incelemeler saç dökülmesi öncesi dönemde çocukların negatif yaşam olaylarıyla karşı karşıya kaldıkları tespit edilmiştir.
    Psikolojik stres sonrası olan saç dökülmelerinin altında yatan esas olay psiko-nöroendokrin sistem ile immun sistem arasındaki karmaşık etkileşmedir. Yani immun sistem psikolojik olayların etkisiyle harekete geçer ve sonuçta saç dökülmesi meydana gelir.
    Stres ile saç dökülmesi arasındaki ikinci ilişki saç dökülmesinin yarattığı psikolojik sorunlar (stres)dır.
    Saçı dökülen insanlarda yapılan çeşitli psikolojik ölçümler benlik duygusu, vücut imajı, öz saygı, kendine güven gibi duyguları etkilediği ortaya çıkmıştır.
    Saç dökülmesi yaşayan kadın ve erkeklerde yapılan çalışmalarda erkeklerde saç kaybının artmasıyla depresyon, içe dönüklük, aşırı sinirlilik, özbenlik duygusunda azalma gibi olumsuz sonuçlar çıkarken, kadınların da günlük yaşamlarını negatif etkilediği ve sosyal problemler yaşadıkları görülmüştür. Erkeklerin aktif olarak bu durumla başa çıkabildikleri ancak kadınlarda saça cinsel kimlik, seksüalite, çekicilik gibi kültürel ve kişisel özel anlamlar verildiğinden başa çıkmaları daha zor olmaktadır. Bu tip kişiler toplum içersinde daha gergin, utangaç davranmakta, boyunlarını daha dik tutmakta (boyun ağrısına yol açan), sık sık saçını yıkamak, kurutmak gibi yöntemlere başvurmaktadırlar. Sonuç olarak stresli, gergin, psikolojik problemleri olan bireyler olmaktadırlar. Tedavi konseptinde bu durum dikkate alınmalıdır. Tedavide bilgilendirme, empatik dinleme ve davranışları iyileştirme gibi psikosoyal destek gerekirse ilaç tedavisi uygulanabilir.

     
  • Kozmetik Uygulamaların Ortaya Çıkardığı Saç Problemleri
    Uzun yıllardır temel amaç olarak saçı düzenli tutmak ve görünümünü güzelleştirmek için değişik yöntemler uygulanagelmektedir. Bunlar kimyasal maddeler, kozmetik ürünler vs. dir. Ancak bu maddeler ve yöntemler saç ve saçlı deri için fiziksel bir travma nedeni olur ve bazen istenilmeyen yada kalıcı olabilen değişikliğe yol açar. Uygulamaların yalnış yapılması, kimyasal maddelerin içindeki etken maddeler ve uygulama yapılan saçın kalitesi bu olumsuz değişmelere katkıda bulunur.
    Yapılan kozmetik uygulamalar:
    1. Saçı temizlemek için kullanılan şampuanlar. Piyasada var olan bir çok şampuan türü farklı şekillerde formüle edilir ve ticari olarak normal, kuru, yağlı, yıpranmış saçlar ve boyalı saçlar için formüle edilmiş olarak satılırlar. Yağlı saçlar için kullanılan şampuanlar eğer günlük olarak kullanılırsa saçta kurumaya yol açarlar. Yine şampuanlar içindeki maddelere karşı irriten veya allerjik dermatitlerin gelişmesi mümkündür.
    2. Saç Boyaları: Tedrici renklendirme yapan saç boyalarının kontak dermatit yapma özelliği azdır ancak sert, kırılgan, cansız saça neden olduklarından zararlı olabilirler. Ayrıca saçta kalan metal artıkları kalıcı boya ve perma solüsyonunun uygulamasını zorlaştırır. Böyle bir uygulamada yapılırsa saçın kırılmasına neden olur.
    Yarı kalıcı boyaların saç şaftında oluşturdukları hasar azdır ancak içerdikleri boya nedeniyle kontak allerjik dermatit yapabilirler.
    Kalıcı boya uygulamalrı iki türlü olabilir. Daha koyu bir renk isteniyorsa tek bir işlem yapılır. Ancak daha açık renge boyama isteniyorsa iki aşamalı bir süreç yaşanır. Önce mevcut saçın soldurulması gereklidir. Soldurma işlemi için hidrojen peroksit yada amonyak kullanılır. Bu esnada saç kırılgan, kırışmaya müsait ve cansız bir görünüm alır. Saç şaftına oldukça zarar veren bu işlem sonucunda saç gövdesinden %?.3 oranında ağırlık kaybı olur ve böylece saç zayıflar ve kırılabilir hale gelir.
     
  • İlaçlara Bağlı Saç Dökülmeleri
    Pek çok ilaç saç büyümesi üzerine baskılayıcı tarzda etki yapabilir. Saç folikülleri yüksek oranda kan alan bölgelerdir. Vücuda giren herhangi bir ilaç kan yoluyla saç köküne gelir. Eğer ilaç uzun süre alınır ve yoğun bir biçimde saç köküne gelirse tüm saçlar dökülebilir(diffuz alopesi).
    1. Kanser ilaçları,
    2. Yanlışlıkla yada intihar amacıyla alınan talyum,
    3. A vitamini fazla alınımı,
    4. Sentetik ağızdan alınan retinoidler,
    5. Heparin,
    6. Flucunazole,
    7. Doğum kontrol hapları
     
  • Genetik Hastalıklar ve Saç
    Diğer konularda belirtildiği gibi saç dökülmesinin genetik nedenlerini, genetik yatkınlık zemininde başka nedenlerin eklenmesiyle oluşan bir durum mu yoksa tamamen genetik dışı başka nedenlerle mi geliştiği konusu son derece önemlidir. Zira tamamen genetik nedenli bir saç dökülmesinin tedavisi farklı olacak, salgı sistemine bağlı bir nedenle oluşan saç dökülmesi tedavisi farklı olacaktır. Anemiye veya salgı sistemine bağlı bir hastalığa veya ağır geçirilmiş ateşli hastalığa bağlı saç dökülmesinin tedavi yaklaşımı ayrı ayrı olacaktır. Androgenetik Alopesi (erkeksi saç dökülmesi) cinsiyetten etkilenen Otosomal dominant bir durumdur. Erkekler hastalık genini sadece tek ebeveynlerinden de alsalar hastalığı gösterirler, ancak kadınlar androjen hormonları erkeklerden daha az olduğundan heterozigot durumunda hastalığı göstermezler. Kadınlar ancak homozigot olurlarsa (her iki ebeveynden de geni alırlarsa) hastalığı gösterirler. Genetik hastalık ve saç konusu üç ana bölüm halinde incelenebilir:
    1. Diğer konularda belirtildiği gibi saç dökülmesinin genetik nedenlerini, genetik yatkınlık zemininde başka nedenlerin eklenmesiyle oluşan bir durum mu yoksa tamamen genetik dışı başka nedenlerle mi geliştiği konusu son derece önemlidir. Zira tamamen genetik nedenli bir saç dökülmesinin tedavisi farklı olacak, salgı sistemine bağlı bir nedenle oluşan saç dökülmesi tedavisi farklı olacaktır. Anemiye veya salgı sistemine bağlı bir hastalığa veya ağır geçirilmiş ateşli hastalığa bağlı saç dökülmesinin tedavi yaklaşımı ayrı ayrı olacaktır.
    2. Androgenetik Alopesi (erkeksi saç dökülmesi) cinsiyetten etkilenen Otosomal dominant bir durumdur. Erkekler hastalık genini sadece tek ebeveynlerinden de alsalar hastalığı gösterirler, ancak kadınlar androjen hormonları erkeklerden daha az olduğundan heterozigot durumunda hastalığı göstermezler. Kadınlar ancak homozigot olurlarsa (her iki ebeveynden de geni alırlarsa) hastalığı gösterirler.
    3. Genetik hastalık ve saç konusu üç ana bölüm halinde incelenebilir:
    Sonuç olarak genetik hastalıkların önemli bir kısmında saç bulgularına rastlanır, ayrıca da pek çok birincil saç hastalığında genetik faktörler etkilidir. Tanı konurken dermatoloji ve genetik uzmanlarının görüşünü almak gereklidir.
     
  • Androgenetik Alopesi
    Androgenetik alopesi erkeklik hormonu olan androgenler tarafından etkilenen, genetik olarak yatkın olan kişilerde genellikle puberte sonrası dönemde 20li 30lu yaşlarda ortaya çıkan ve öncelikle alın bölgesindeki saç çizgisinin çekilmesi ile sonrada tepe bölgesinin incelip açılmasıyla ortaya çıkan durumdur. Bir çok isim verilmesine rağmen en sık kullanılan isimler Androgenetik Alopesi, Male patern alopesi, olağan kellik gibi isimledir. Tüm kafayı kaplayabileceği gibi, büyük sıklıkla şakaklar ve ense bölgesini tutmaz. Bir hastalık olarak kabul edilmez onun yerine erkeklerin karakteristik yapısı olarak kabul edilir. Kadınlarda da Androgenetik Alopesi oluşabilir ancak oluşma şekli farklıdır.
    Ergenlik dönemi sonrası erkeklerin yaklaşık yarısı androgenetik alopesi ile karşılaşabilir. Androgenetik alopeside üç etken baş rol oynar:

Yaşlanma
Yaşlanan organizmanın dayanıklılığı azalır. Saç da bir organizma parçası olduğundan, geçen yıllar saçların da dayanıklılıgını azaltır. Genetik olarak yatkınlığı olan kişilerde geçen zaman içerisinde saç dökülmesi oranı artar.
Kellik konusundaki araştırmalar 4000 yıl önce Mısırda başlamıştır. Androgenetik alopesinin ilk tıbbi tanımlamasını M.Ö. 4.yyda Aristo'nun yaptığı söylenmektedir. Filozof kellik ile cinsellik arasındaki ilişkiyi tarif etmiştir. Yıllar sonra bazı araştırmalar yine bu yönde çalışmışlar, kısırlaştırılan erkeklerin kelleşmediklerini tespit etmişler ve Abdülhamit'in döneminde araştırmalar yapmışlardır. Eski ve yeni tüm araştırmalr şunu ortaya koymuştur: Kelleşme ile erkeklik hormonu arasında bir ilişki vardır. Androgen hormonu erkeklik hormonudur. Bir androgen hormonu olan testeron Alfa-5 redüktaz isimli enzim tarafından dihidrotestosterona (DHT) dönüştürülür. DHT de saç kökleri üzerindeki reseptörlere baglanarak etkisini gösterir. Alfa-5 redüktaz enzim eksikliği olan erkeklerde saç dökülmesi oluşmaz. DHT genetik olarak yatkınlığı olan kişilerde anagen faz süresini kısaltır. Bu durum her saç yaşam döngüsünde anajen fazın daha da kısalmasına yol açar. Bu saçın maulaşabileceği maksimum saç uzunluğunun azalması ve saçların genel görünümünde anagen fazında olan saçların göreceli olarak azalması demektir.
Katajen ve telojen faz (ara faz ve dinlenme fazı) saçın dökülmesi ile sonlanır. Bu fazlarda süre olarak değişiklik olmaz. Ancak anajen faz kısaldığında herhangi bir anda tüm saç kütlelerindeki oranlar göreceli olarak artmış olur. Bu da orantısal olarak daha fazla saçın dökülmesi demektir.

Anajen fazda normalde iki tip saç üretilir: 1. Terminal(kalın ve renkli)saçlar 2. Vellus (ince ve renksiz) saçlar. Bilindiği gibi vellus saçlar daha çabuk dökülen saçlardır. Yine Androgenetik Alopesi kişilerde hormonların ve genlerin etkisiyle terminal saç köklerinde gittikçe hızlanan bir biçimde küçülme (minyatürizasyon) oluşur. Bunun sonucu terminal saçlar vellus saçlara benzemeye başlar. Minyatürize olmuş köklerde zayıf, ince ve renksiz (vellus) saçlar üremeye başlar. Küçülmeye devam eden kökler bir süre sonra mikroskopla incelendiğinde hücre kılıfının bir kalıntısı haline döndüğü görülür ve saç kökü böylelikle yok olur.
Hem erkekler hem de kadınlar androjen hormonu taşırlar. Herkeste bu hormonlar olduğuna göre niçin herkesin saçının dökülmediği sorulabilir. Burada genetik taşıyıcılık olması yanında aşağıda belirtilen hususlar da önemlidir:
1. Androgenetik Alopesi olanların saçındaki androjen reseptörlerinin sayısı fazladır. Hormon normal düzeyde olsa onu bağlayan reseptör çok olduğundan hormonun saç üzerine etkisi çok olmaktadır.
2. Androgenetik Alopesili kişilerin reseptörleri daha hasastır.
3. Androgenetik Alopesili vakalarının Alfa-5 redüktaz enzimi aktivitesi daha fazladır.
Sıklık
Ergenlik dönemi sonrası beyaz erkeklerin %94.96sında alın bölgesindeki saç çizgisinde gerileme olduğu, yaklaşık %50sinde de alın ve tepe bölgesinde dmkülme olduğu belirtilmiştir.
Erkeklerin %30u 25 yaşında, %40ı 40 yaşında, %50si 50 yaşında Androgenetik Alopesi belirtisi gösterir.
Kadınların %20-30 kadarında da Androgenetik Alopesi görülür.

  • Gebelik ve Saç Dökülmesi
    Telojen Effluvium
    Ateşli hastalık, doğum, kronik sistemik hastalıklar, aşırı stresler, heparin vb ilaçların alınması sonucu ya da yeni doğan bebeklerde görülen hızlı gelişen saç kaybı bu isim altında incelenir. Ayrıca trioıd hormonunun azalması, ağır cerrahi operasyonlar, anestezi alınması ve aşırı diyetler sonucunda da bu tarz saç dökülmesi oluşur.
    Bazı araştırmalar ise saç siklusunun farklı fazlarında gelişen değişiklikler temelinde tanımlama yapmıştır.
    1. Erken anajen terk. Normal anajen faz 2.7 yıl sürer. Bu tip saç dökülmelerinde ise saç folikülleri bu süreyi doldurmadan telojen faza girer. İlaç alımında, yüksek ateş esnasında oluşan saç dökülmeleri bu tiptir.
    2. Gecikmiş anajen terk. Burada anajen faz uzun sürer. Normalde belli bir sayıda saç folikülü anajen fazdan telojen faza geçmesi gerekiyorken, bu işlem gerçekleşmez ve neden ortadan kalkınca normalden çok fazla saç kökü telojene geçer (Birikmiş anajen fazdaki saç folikülü nedeniyle) ve bir anda çok miktarda saç dökülür. Gebelik sonrası saç dökülmesi bu tiptir.
    3. Kısa anajen. Bazı vakalarda anajen faz kısa sürer bu da anajen/telojen oranını yükseltir. Bir anda dökülen saç sayısı artar.
    4. Erken telojen terk.
    5. Gecikmiş telojen terk. Mevsimsel saç dökülmesi bu yolla olmaktadır.
    Telojen effluvium daha sıklıkla kadınlarda görülür. Akut telojen effluvium 2-6 ay sürer ve tam iyileşir.

    Telojen effluvium ve gebelik
    Gebelik sonrası telojen effluvium fonksiyonel olarak gecikmiş anajen fazın en çarpıcı örneğidir. Yapılan çalışmalar gebeliğin son döneminde telojenin iyice azaldığını göstermiştir. Gebeliğin son döneminde anajen oranı %95'e kadar çıkabilir.
    Doğumdan sonra genellikle (2 ve 3 ay sonra) anajen saçlar telojen saça döner ve saç dökülmesi belirgin hale gelir. Normal saç dökülmesinden 2-3 kat daha fazla saç dökülür. Bu süre genellikle 2 veya 3 ay sonra başlar ancak 6 aya hatta 1 yıla kadar uzayabilir
    Telojen effluvium'a ilaçlar, kaza ile bulaşma sonucu alınan selenyum ve arsenik, biyotin yetmezliği, damardan beslenme ve aşırı çiğ yumurta akının alımı da sebep olabilir. Diyaliz hastalarında görülebilir.


TEDAVİ YÖNTEMLERİ
Tarih boyunca insanlığın en önemli sağlık sorunlarından biri olan saçsızlığın tedavisi için sayısız araştırma yapılmıştır. Bugüne kadar bu araştırmalardan tam tatmin edici bir sonuç sağlanamamıştır. Ancak modern tıp günümüzde bu soruna çareler üretmiş ve insanlığın hizmetine sunmuştur. Bu bölümde değişik tedavi yöntemleri anlatılacaktır.

 
  • İLAÇLA TEDAVİ
    İlaçla tedavileri anlatmadan önce saç dökülme nedenleri bölümünde anlattığımız saç dökülme tiplerinden hangisinin mevcut olduğunu tespit etmenin önemi bir defa daha vurgulanmalıdır. Zira tedavi seçenekleri nedene yönelik olmalıdır. Örneğin hipotroidi varsa direk bu hastalığın tedavisi yapılmalıdır. İlaç sanayi hızla ilerleyen bir sektördür. Saç dökülmesi ergenlik dönemindeki tüm erkeklerin %50sini etkileyen bir rahatsızlık olduğundan bu büyük pazar nedeniyle bir çok araştırma yapılmakta ve çeşit çeşit ilaçlar üretilmektedir. Ne yazıkki bu güne kadar FDA onaylı yalnızca iki ilaç üretilebilmiştir. Bu ilaçlarda başka amaçlı araştırmalar sonucu ortaya çıkmıştır ve dökülen, tamamen yok olan saçlar üzerinde etkili değildirler.
    Ancak dökülmekte olan cansız saçları kuvvetlendirmekte ve saç dökülme hızını yavaşlatmaktadırlar. Kullanıldıkları sürece etkilidirler ve bazı istenmeyen yan etkileri olabilmektedir.
    Minoxidil
    Minoxidil’in androgenetik saç dökülmesi nedeniyle küçülmüş olan kıl köklerini büyülterek ve yeniden kuvvetlendirerek etki yapar. Ayrıca kılların büyüme fazını süre olarak uzatarak, belli bir uzunluğa gelmeden dökülmesini engellemektedir. Minoxidil ilk defa damar genişletici etkisi nedeniyle kullanılmaya başlanmış, kıllanmayı artırıcı etkisi gözlenince saçsızlık tedavisinde de kullanılmaya başlanmıştır. Damar genişletici etkisi ile saçlı derideki kan akımını artırdığı için mi yoksa direk bir etki olarak mı ortaya çıktığı tartışılmalıdır. %2 ve %5’lik konsantrasyonlar halinde piyasada mevcuttur.
    Minoxidil su, alkol ve glycol karışımının içinde, saçsız bölgeye sürülen bir losyon olarak kullanılmaktadır. Minoxidilin
    -Bazı ilaçlarla birlikte,
    -Bazı beslenme bozukluklarında,
    -Kanser tedavisi sırasında,
    -Hipotrioidide,
    -Hamilelikte ve emziren kadınlarda,
    -50 yaşın üzerinde
    kullanılması sakıncalıdır.
    Minoxidil istenmeyen bölgelerde kıllanma yapabilir. Üretici firma Minoxidilin alın bölgesinde değil, tepe bölgesindeki saç dökülmelerinde daha etkili olduğunu bildirmektedir. Ayrıca ilacın en az 4 ay kullanılmadan gerçekten faydalı olup olmayacağının bilinemeyeceğini de bildirmişlerdir. Minoxidilin mevcut saçların dökülmesini önleyici ve zayıf olanları kuvvetlendirici bir etkisi vardır.
    Spironolakton (Aldactone® )
    Spironolakton yüksek tansiyon tedavisinde kullanılır. Ancak bazı sınırlı sayıda araştırmalarsa saç dökülmesini önlediği tespit edilmiştir. Birincil olarak saç dökülmesi tedavisi için önerilen bir ilaç değildir.

    Azeleik Asit (Azelex®, Skinoren® )
    Azelaik piyasada %20lik krem formunda bulunan ve sivilce tedavisinde kullanılan bir ilaçtır. Yan etki olarak kıllanmayı artırdığı tespit edildiğinden saç dökülmesi tedavisinde de kullanılmaya başlanmıştır. Yan etki olarak deride döküntü, dermatit ve deri renginde açılma gibi aşırı duyarlılık reaksiyonları gözlenmektedir.

    Cimetidine (Tagamet® )
    Cimetidine mide asit salgısını azalttığı için ülser tedavisinde kullanılır. Yan etki olarak kıllanmayı artırır.

    Tretinoin (Retin-A® )
    Tretinoin akne ve bazı başka cilt hastalıklarının tedavisinde kullanılmaktadır. Bu endikasyonlarının yanında saçın damarsal ve hücresel gelişmesini sağladığı için saçsızlık tedavisinde de kullanılabilir.Yan etki olarak deri renginde değişiklik ve derinin ışığa hassasiyetine neden olur.

    Ketokonazol (Nizoral® )
    Ketokonazol mantar enfeksiyonlarında kullanılan bir ilaçtır. Krem, şampuan ve tablet formları vardır. Krem veya şampuan formlarını saça herhangi bir etkisi yoktur. Tablet formunun ise testosteron üretimini azaltıcı anti-androjen etkiye sahip olduğu bilinmektedir. Aşırı kullanım ve hassasiyet sonucu karaciğer yetmezliği yapabilir.

    DIANE 35®
    Bir doğum kontrol hapıdır. Vücutta kıllanma yapar. Kadınların vücudunda az miktarda bulunan erkeklik hormonlarını bloke eder. Erkek tipi saç dökülmesi olan kadınlarda bu ilaç kullanılabilir. Sarılık, migren, kaşıntı gibi yan etkileri vardır.

    Flutamide (Eulexin ®)
    Prostat kanseri gibi bazı hastalıkların tedavisi için geliştirilmiş bir ilaçtır. Hücrelerde androjen moleküllerinin bağlanmasını engeller.

    Yılan Yağı
    %40'ı yılan yağı olan ve doğal maddelerden yapılmış yılan yağı saç dökülen alana sürülür. 3 saat sonra yıkanır.

     
  • DOĞAL TEDAVİ YÖNTEMLERİ

    Çinko
    Çinko aynı zamanda çok etkili bir anti-androjen olan bir vitamin-mineraldir. Çinko, B6 vitaminiyle birlikte kullanıldığında 5 alfa-redüktaz enzimini bloke ederek testosteronun DHT’ye dönüşmesini engeller. Ne var ki çinkonun androgenetik saç dökülmesine karşı etkinliğini ortaya koyan çok az sayıda araştırma mevcuttur.
    Propecia gibi başka 5 alfa-redüktaz inhibitörleriyle karşılaştırıldığında çinko çok daha güvenlidir, çünkü çinko vücudumuzda zaten bulunmakta olan bir vitamindir ve yan etkisi yoktur.

    Saw Palmetto
    Cüce Amerikan hurması olarak da bilinen palmiye türü bir ağacın meyvelerinden elde edilen özüt, tablet haline getirilmiştir. Anti-androjen olarak bilinmektedir. Saç dökülmesi tedavisindeki etkinliğini kanıtlamaya yönelik bir çalışma olmamasına rağmen, bilim adamlarının önerileri doğrultusunda bu ilacın erkek tipi saç dökülmesi tedavisinde etkili olabileceğini belirlenmiştir.

    Radıx
    Cinsiyet hormonlarının kanda taşınabilmesini sağlayan bir proteinin aktivitesini ve testosteron bağlama özelliğini etkileyen bir bitki türüdür. Saw palmetto’yla karşılaştıracak olursa, radix urticae ve onun saç dökülmesi tedavisindeki yeri hakkında çok az olduğu bilgisine varılmıştır.

    B6 Vitamini
    Çalışmalar çinko ile birlikte kullanılan B6 vitamininin testosteronun ciltte DHT’ye dönüşmesini engellediğini göstermektedir. Bu nedenle bu ikilinin akne ve androgenetik saç dökülmesi gibi androjenlere bağlı durumların tedavisinde etkili olduğu söylenmektedir.

    Balkabağı çekirdeği yağı
    Amerika’da yetişen bir tür bal kabağı türü olan (Pumpkin) çekirdeğinden çıkarılan yağ kullanılmaktadır. Anti-androjen etkiye sahiptir. Saç dökülmesi tedavisinde kullanılır.

    Yeşil Çay (Camelia Sinensis)
    Japonya ve bazı Asya ülkelerinde oldukça boldur. Günlük kullanımı son derece yaygındır. Yeşil çayın bir çok hastalığa iyi geldiği bilinmektedir. Bu yüzden çok iyi araştırılmıştır.Yeşil çayın yağı anti-androjenik etkiye sahip olduğunu öne sürmektedirler. Bu iddia sayesinde, etkinliğini doğrudan ispatlayan hiçbir çalışma olmamasına rağmen yeşil çay androgenetik saç dökülmesinin popüler tedavilerinden biri haline geldi. Yeşil çay içeren bazı şampuanların saça ve deriye faydalı olduğu söylenmektedir.


     
  • CERRAHİ TEDAVİLER
    Saçsızlık yüzyıllardır insanlığın önemli bir sorunu olduğu için tıp biliminin ve dolayısıyla cerrahi tıp dalının önemli bir uğraş alanı olmuştur. İlk saç nakli 1822 tarihinde Diefenbach tarafından yapılmıştır. 1926 yılında Hunt Kelligen çok geniş olmaması durumunda saçsız alanların arka arkaya yapılacak müdahalelerle çıkartılması ve saçlı alanların bu bölgelere ilerletilmesi ile düzeltilebileceğini bildirmiştir. 1931 yılına gelindiğinde Passot saçsız alanın tedavisi için uzun dar tabanlı saçlı doku içeren transpozisyon flepleri tanımlamıştır.1959 yılına gelindiğinde Orentreich kel alanları panç greftlerle tedavi etmeye başlamış ve bu yöntem en sık kullanılan saç nakli yöntemi olmuştur. 1964 yılında Vallis şerit greflerle panç greftleri kombine etmiştir. 1965 yılında Fleming iki taraflı frontotemporal olepsiyi üçgen şeklinde saçsız alanı çıkartarak rotasyon fleplerini tanımlamıştır.

    1971 yılında ise Coiffman kare şeklinde skalp grefleri devreye sokmuştur. 1984 yılına gelindiğinde goku genişletilerek geniş skalp defektleri tedavi edilmeye başlanmıştır. Son yıllarda mikrocerrahi yöntemleri kullanılmaya başlanmıştır. Daha önce kullanılan yöntemler oldukça zor ve ağır operasyonlarken son yıllarda geliştirilen yöntemlerle daha hafif, komplikasyon riski olmayan ve doğal görüntü oluşturan teknikler ortaya koymuştur:

    Kafa Derisi Gerdirme
    Bu yöntem kafa derisindeki açık alanın küçültülmesi amacıyla uygulanır. Tek başına uygulanan bir yöntem olmaktan çok, saç ekimi ameliyatından önce kullanılan bir yöntemdir. Lokal aneztezi ile uygulanan bu yöntemde tepe bölgesindeki açık alandan bir parça çıkarılır. Böylece açık alan azalır. Açık alanı yeterince küçültebilmek için 3-5 ay aralarla bir kaç defa tekrarlanmalıdır. Alan yeterince küçülünce kalan bölgeye saç ekimi yapılır.

    Kafa Derisi Esnetme / Çektirme
    Ekspender yardımıyla saçlı bölgenin kafa derisi genişletilir. Daha sonra açık alan çıkartılarak genişletilen saçlı bölge karşılıklı olarak dikilir. Bu yöntemde kafa derisine yerleştirilen balonlar zaman zaman belli aralıklarla şişirilir. Bu iştenmeyen bir görünüm oluşturabilir.

    Flep Yöntemi
    Bu yöntem ile dökülme olasılığı az olan bölgeden bir parçanın kaldırılarak damar yapısı bozulmadan ve tamamen bağlantı koparılmadan açık alana tranferi yapılır. Flepin damarlanması çok önemlidir gerekirse dopler ile damarın yeri ve seyri tespit edilmelidir. Flep teknolojisi Juri tarafından ilk defa 1981 yılında Tempero-Parieto-Oksipital bölgeden alınan bir Flep ile uygulanmıştır. Genellikle 4cm eninde 25 cm uzunluğundadır. Flepin dolaşımını superficial temporal damar sağlar. Doğal olmayan bir görüntü ve dikiş izlerinin belirgin olması nedeniyle çok kullanılan bir yöntem değildir.

    Makrogrefting Yöntemi
    Kafa derisinin arka bölgesinden alınan bütün flep 15-20 saç teli bulunan makrofleplere bölünür ve açık bölgeye nakledilir. Doğal olmayan bir sonuç ortaya çıktığından artık çok sık olarak kullanılmamaktadır.


     
  • CERRAHİ OLMAYAN TEDAVİLER

    A. Cerrahi Olmayan Saç Ekleme Yöntemleri
    Cerrahi olmayan saç ekleme yöntemleri farklı adlar alabilir: peruk, tepe saçı, saç eklentisi, saç protezi, saç dokuması, saç sistemleri vs. Bu malzemeleri varolan saçlara ya da kafa derisine tutturmak için kullanılar çeşitli yöntemler mevcuttur:
    1. Varolan Saça Ekleme: Eklenecek saç malzemesinin varolan saçlara sıkıca bağlanması esasına dayanan tekniğe genel olarak saç dokuması denir. Kişinin kendi saçı uzamaya devam ettiğinden ekleme saç birinci hafta sonunda gevşemeye başlar. Dolayısıyla bu tür peruklar altı-sekiz haftada bir yeniden sıkılaştırılmalıdır.
    2. Deriye Yapıştırma: Saç sistemi kafa derisine iki taraflı bantlar veya özel yapıştırıcılar yardımıyla yapıştırılabilir. Bu tekniğin temel problemi peruğun kolayca çıkabilmesi ve sosyal açıdan can sıkıcı durumlara yol açabilmesidir. Ekleme saç sistemleri kullanılırken hijyene çok dikkat edilmelidir

    B. Yapay Saç Telleri ve Sew-On'lar
    Bu iki yöntem, yol açtıkları ciddi komplikasyonlar ve taşıdıkları riskler nedeniyle cerrahi olmayan diğer saç ekleme yöntemlerinden ayrılırlar. Sew-On olarak anlandırılan sistem peruğun saçsız deriye cerrahi dikişle tutturulmasından ibarettir. Bu yöntem A.B.D.’de ve pek çok gelişmiş ülkede yasaklanmıstır. Çünkü kafa derisine uygulanan cerrahi dikişlerin deride kronik enfeksiyona ve abselere yol açma riski çok yüksektir.Yapay saç telleri de benzer riskler taşıdığından, A.B.D.’de yasaklanmıştır. Bu yöntem demetler halindeki yapay saç tellerinin saçsız kafa derisine ekilmesini içerir. Bu saç tellerinin deri seviyesinde kırıldığı ve çok sık kronik enfeksiyonlara yol açtığı görülmüştür.

    C. Saç Seyrelmesini Kamufule Eden Kozmetik Yöntemler
    Saç kesme stili: Kısa saçlar daha gür görünür.
    Saçı açık bir renge boyamak: deri ile saç arasindaki kontrastı azaltır.
    Sprey, krem veya toz: sprey, krem veya toz halinde satılan bazı kozmetik ürünler saçın altındaki deriyi boyayarak, saçla arasındaki kontrastı azaltmaktadirlar.

    D. Peruk, Protez ve Suni Saç
    Uygulama, Teşhis ve Açık Alanın Belirlenmesi:

    1. Mevcut dökülen alan ve dökülmesi muhtemel alanın kalıp halinde krokisinin alınması.
    2. Uygulanacak sisteme göre protez tipinin belirlenmesi
    3. Saç örneği ve kalınlık analizi yapılması
    4. İstenilen yada olması arzulanan kullanma şeklinin belirlenmesi
    Saç protez sistemi yukarıdaki şartlar göz önüne alınarak yaklaşık 5 ile 6 hafta zarfında hazırlanan saç protezi 1-1,5 saatte açık alına yerleştirilir. Saçsızlığa çare olarak görüne bir diğer yöntem olan peruk ve protez; saçların uzun ve yorucu bie bakım gerektirmesi, her bakım sonrası mevcut olan saçların zarar görmesi ve bu bakımların ömür bozu yapılması gerekliliği, protezin belli bir süreden sonra tekrar yenilenmesi zorunluluğu, cildin hava temasının kesilmesi yada azalması sonucu oksijensiz kalması, saçlı derinin temizlik işlemlerinin yapılamaması, protezlerde kullanılan yapışkan türevindeki madderlerin cilde verdiği zarar, cildin enfeksiyon kapme riski ve suni saçlarda ise vücudun bu yabancı maddeye gösterdiği reaksiyon sonucu suni saçların tamamının döküleceği ve enfeksiyon riskleri bu yöntemlerin kalıcı bir çözüm olmadığını ispatladı.
Saçlarınız

Saçlarınızın durumu sağlığınızı gözler önüne seriyor…

Bakımlı saçlar, yüzyıllardır özellikle kadınlar için güzelliğin en önemli unsurlarından birisi.Hızlı kilo kaybı, hormonal nedenler, sıkı diyetler, sağlıksız beslenme, deri hastalıkları saç dökümesinin en önemli nedenlerinden biri…

Saç, vücut sağlığının barometresidir. Saç dökülmesinin yaygın nedenleri arasında tansiyon düşürücü, kan sulandırıcı, lipid düşürücü ve guatr ilaçlarının da araların da bulunduğu ilaçların yanı sıra radyasyon ve kemoterapi gibi kimyasal maddelere maruz kalınması yer alıyor. Hormonal nedenler ile sıkı diyetler ve hızlı kilo kaybı gibi beslenme faktörleri, anemi, gebelik, ateşli hastalıklar da saç dökülmelerinde etkili oluyor.

STRES KAYNAĞI

Vitamin ve özellikle çinko ve selenyum gibi mineral eksiklikleri, yaşlılık, tiroid ve bağışıklık sistemi hastalıkları, yaygın veya bölgesel deri hastalıkları, psikolojik veya fiziksel stres gibi nedenler de saç dökülmelerine yol açıyor. Saç problemleri kişiler için önemli bir stres kaynağı oluşturuyor. Anadolu Sağlık Merkezi’nden Deri Hastalıkları Uzmanı Dr. Figen Akın, kadınlarda saç dökülmelerinin nedenleriyle ilgili bilgi verdi.

Deri Hastalıkları Uzmanı Dr. Figen Akın Saç dökülmesini önlemek için önce buna neden olan hastalıkların tedavi edilmesi gerektiğini söyledi ve saçın her gün yıkanmasının doğru olmadığına dikkat çekti:

“Saç dökülmesini önlemek için öncelikle altta yatan hastalıkların tedavi edilmesi gerekiyor. Bunun dışında beslenme alışkanlıklarına, özellikle proteinden zengin, karbonhidrattan fakir beslenmeye, yeşil sebze, süt, yumurta, baklagiller tüketimine dikkat edilmeli. Saça mümkün olduğu kadar boya, jöle, fön gibi fiziksel ve kimyasal uygulamalar yapılmamalı. Kışın soğuğa, yazın güneş ve deniz suyunun oluşturduğu kuruluğa karşı gerekli önlemler alınmalı.

SONBAHARDA DİKKAT

Saçı her gün yıkamak doğru değil. İki üç günde bir PH değeri 5,5 olan şampuanlar ile yıkamak yeterli. Saçı sık yıkamak saçın yağ dengesini bozar. Eğer bu hususlara dikkat edilirse zaten saç dökülmesi de en aza indirilir” dedi. Sonbaharda saç dökülmesin diğer mevsimlere göre daha fazla olduğunu belirten Doktor Figen bunun nedeninin bu mevsimde sebze ve meyvenin az olması olduğunu kaydetti.

DOKTORA BAŞVURUN

Doktor Figen “Havaların soğumaya başlamasıyla saçı besleyen kısım olan ve saç soğanı olarak adlandırılan bölgedeki kanlanmanın azalması, soğan kısmının boyutlarında küçülmeye neden oluyor. Bu da saçta dökülmeye yol açıyor. Fakat bir süre sonra bu dökülme kendiliğinden geçiyor. Devam etmesi durumunda bir doktora başvurmakta yarar var” dedi.

BUNLARA DiKKAT!

Saç dökülmesinin en önemli nedenlerinden birisi dengesiz beslenmedir. Sağlıklı saçlar için öncelikle;

Yeterli protein ve çinko (özellikle yumurta, deniz ürünleri, fasulye, ceviz ve süt),

B12 vitamini (karaciğer, börek gibi sakatatlar, deniz ürünleri ve süt),

Folik asit (yeşil yapraklı sebzeler, mısır ve mercimek),

Bakır (lahana, karnabahar ve diğer yeşil yapraklı sezeler)

Selenyum (deniz ürünleri, soğan, sarımsak) gibi vitamin ve minerallerin yeterli düzeyde alınmasına dikkat edilmesi gerekiyor.

Ayrıca sigaradan uzak durmak saç sağlığı için önem taşıyor.

haber3

Yıllardır düşünüyor suçun kimde olduğunu bulamıyormusunuz? Sorumlusu sandığınız şampuanınızı değiştirmekten de mi bıktınız? Boşuna yorulmuşsunuz çünkü…

Halk arasında babada kellik varsa oğlunda da görüleceği inanışı yaygın. Ancak bilimsel veriler kellikte erkeklerin babaya değil dayıya çektiğini gösteriyor.
 

Acıbadem Hastanesi Saç Ekim Merkezi uzmanı estetik ve plastik cerrah Dr. Nuri Soysal, “Erkeklerde saç oranı testesteron (erkeklik) hormonuna bağlı.

Bu hormonun seviyesini yüzde 90 oranında anneden geçen genler belirler. Bu nedenle kellik öngörüsü için annenin ailesindeki erkeklere, babaya değil dayıya bakılmalı.” dedi. Dr. Soysal, anneden geçen kromozomların saçlar için neden daha büyük öneme sahip olduğunun tam olarak anlaşılamadığını söyledi.

Dr. Soysal’ın verdiği bilgiye göre kadınlarda saç dökülmesi ve kelliğe nadiren rastlanırken, 25 yaş üzerindeki her dört erkekten birinde saç seyrelmesi görülüyor. 50 yaşındaki erkeklerde bu oran yüzde 50′ye çıkıyor. Ancak saç dökülmesi yaşla doğru orantılı değil. Kişide genetik yatkınlık söz konusu ise saç dökülmesi 20′li yaşlarda başlıyor. Dökülmenin en yoğun olduğu yaşlar 25 ilâ 35 yaş arası. 45 yaşından sonra dökülme azalıyor. Bununla birlikte 40 yaşından sona başlayıp hızla kelliğe varan durumlar da yaşanabiliyor.

Kelliğe yol açtığı düşünülen testesteron hormonunu erkek vücudunda testisler, kadınlarda yumurtalık üretiyor. Bu hormon erkeklerde yüksek, kadınlarda düşük oranda salgılanıyor. Erkeklerde kellik yüzde 95 oranında, testesteron hormonunun ‘dihidrotestesteron’ adı verilen türünün genetik olarak kafa derisindeki saç köklerini etkilemesinden kaynaklanıyor.

Aslında kafamızdaki her saç teli ömrünü tamamladıktan sonra dökülüyor. Günlük 80 ile 100 adet saç teli dökülmesi normal kabul ediliyor ve saç kendini yenilediği için sağlıklı bulunuyor. Ancak günde 100 adetten fazla saç kılı dökülmeye başlamışsa bu anormal kabul ediliyor ve sonuçta kellik ortaya çıkıyor.

Dr. Nuri Soysal saç ekim merkezlerinde ensedeki sağlam saçların buradan köküyle tek tek sökülüp saçsız bölgeye ameliyatla fidan diker gibi nakledilmesinin kelliğe çare olarak sıklıkla uygulandığını ifade ediyor. Özel ince uçlu iğnelerle ense üzerinden ya da kişinin vücudunun belli bölgesinden köküyle birlikte alınan kıllar, saçsız bölgeye naklediliyor. Bu yöntemde ense üzerinde dikiş yok ve dikiş olmadığı için dikiş izi de olmuyor.

Diğer bir yöntem ise dünyanın en ileri saç nakli kliniklerinde uygulanan bir teknik. Bu yöntemde ense üzerindeki sağlıklı ve dökülmemiş bölgeden sökülen saçlı deri, mikroskop altında doğal yapıları bozulmadan uygun tekniklerle saç köklerine ayrılıyor. Daha sonra seyrelmiş ya da tamamen dökülmüş bölgeye yerleştiriliyor. Plastik cerrahiye uygun olarak yapılan dikiş izleri ancak saç tamamen kazıtıldığında görülebiliyor. Dikişler, ameliyatı takip eden 15 gün içinde alınıyor.

Genetik yatkınlık ana neden olarak görülmekle birlikte saç dökülmesine neden olan veya dökülmeyi hızlandıran durumlar şöyle: Genetik, stres, yanlış kozmetik kullanımı, ilaç (kanser ilaçları, fazla A vitamini alınması), hormonal bozukluklar, ateşli hastalıklar, anemi, troid hastalığı, demir ile çinko ve protein eksikliği.

Son zamanlarda ortada hiçbir neden yok saçınız dayanılmaz derecede kaşınıyor, saç deriniz kabuk bağlayıp, omuzlarınıza yağmur gibi kepek yağıyorsa nedeni ekonomik kriz olabilir! Zira sıkıntı ve kaygıyla tetiklenen ‘stres egzaması’; herkesi işsizlik ve gelecek kaygısının sardığı bugünlerde hayli arttı.
Eğer siz de derinizdeki kaşıntı ve döküntülerden yana dertliyseniz, hemen krize girmeyin! Çünkü tedavisi için bir dermatoloji uzmanına gitmeniz yeterli…

Dermatoloji Uzmanı Dr. Neslihan Dolar; son dönemde ekonomik krizin neden olduğu stresle birlikte artış gösteren ve en çok saçta ortaya çıkan ‘stres egzaması’ hakkında şu bilgileri verdi:

Egzama nedir?

Egzama; çeşitli iç ve dış faktörlerin sonucunda, derinin iltihabi cevabı olarak ortaya çıkan klinik tabloların genel ismidir. Hastaların çoğunda ortak klinik özellikler gösterirler.

Stres egzaması nedir?

Deri; kişinin iç ve dış ortamları arasında bir sınır oluşturan, duygularımızın ve reaksiyonlarımızın yansımasında önemli rolü olan bir organdır. Yapılan araştırmalarda; dermatolojik hastalıkların yaklaşık yüzde 40’ında, eşlik eden bir psikolojik bozukluk olduğu görülmektedir. Strese bağlı olarak ortaya çıkan deri hastalıkları arasında en sık görüleni ise  ‘stres egzaması’ olarak da bilinen ‘liken simpleks kronikus’tur.

Kimlerde görülür?

Stres egzaması, son derece yaygın bir hastalıktır.  En sık görüldüğü yaş grubu 30-50 yaş aralığıdır. Kadınlarda, erkeklerden daha sık görülür. Hastalık, obsesif kişilik yapısına sahip kişilerde ve alerjiye yatkınlığı olan bireylerde daha sık görülür.

VÜCUT DİLE GELİYOR

Belirtileri nelerdir?

Bu hastalık; başlangıçta görünür herhangi bir bulgu olmaksızın, kişinin kaşıntı duyması ve sürekli kaşıntı ve sürtünme sonucu ortaya çıkan belirtilerle karakterizedir. Kaşınan bölgelerde zamanla kızarıklık, kepeklenme ve deride kösele benzeri kalınlaşma ile birlikte pul pul deri dökülmeleri ve kabuklu yaralar ortaya çıkar. Egzama ilerlerse, bu bölgelerde zamanla sulantı, ağrı ve açık yaralar ortaya çıkabilir. Daha da ilerlerse bu yaralardan deriye giren bakteriler enfeksiyona yol açabilir. Tedavi edilmezse kaşıntı sürekli bir hal alır ve giderek vücudun değişik yerlerine yayılır.

Vücutta nerelerde oluşur?

Vücudun herhangi bir yerinde görülebilmekle birlikte; en sık saçlı deri ense sınırında, sırtta kürek kemiklerinin üzerindeki deride ve bacaklarda ortaya çıkar. Özellikle kullanılan elin ulaşabildiği deri alanlarında, akşamları artan kaşıntı ile kendini gösterir. Hastalık bazen makat bölgesini de tutabilir ve şiddetli dayanılmaz kaşıntıya yol açabilir. 

Son dönemde bir artış var mı?

Stres egzaması; kişinin vücudunun dile gelmesidir.  Bu nedenle de son dönemde, özellikle dünyada yaşanan ekonomik krizle birlikte yaşanan psikolojik stresler, iş yoğunluğu, işsizlik, kaygı ve endişe gibi durumlar nedeniyle stres egzaması vakalarına daha sık rastlıyoruz. Özellikle de saçlı deride ve sırtta daha çok ortaya çıkıyor. Çünkü buralar, gün içerisinde rahatlıkla kaşınabilecek bölgeler olup, elin ulaşabildiği alanlardır. Saç derisi kalın olduğundan, belirtilerin ortaya çıkması ve kaybolması daha uzun zaman alabilir.

PH’I UYGUN ÜRÜNLER KULLANIN

Tedavisi nasıl yapılır?

Tedavi edilmeyen ve ihmal edilen durumlarda, deride geri dönüşümsüz belirtiler meydana gelebilir. Deride kalınlaşma ve deri renginde koyulaşma bazen yıllarca sürebilir. Stresin tetiklediği bu hastalık da strese neden olur ve olay bir kısır döngüye girer. Bu nedenle hastalığın erken tanısı ve tedavisi önemlidir. Tedavide kaşıntıyı önleyici sistemik ve lokal ilaçlar ve kremler kullanılır. Altta yatan herhangi bir başka problemin olup olmadığı araştırılır. İleri vakalarda psikolojik destek de faydalı olur.

Egzama olan biri tedavi sırasında nelere dikkat etmeli?

Egzama başladıktan belli bir süre sonra, kişi farkında olmadan elini o bölgeye götürür ve sürekli kurcalar. Bu da egzamanın daha da artmasına neden olur. O yüzden tedavi sırasında ilaçların etkisiyle kaşıntı kesilecektir; ancak alışkanlık haline gelen kaşıma ve kurcalama yapılmamalıdır.

Egzama olmamak için ne gibi önlemler alınabilir?

Daha rahat ve stressiz bir yaşam, tedaviye en önemli katkıyı sağlayacaktır. Ayrıca cildin nemlendirilmesi çok önemlidir; cilt PH’ı ile uygun, kurutucu etkisi olmayan şampuan ve kremler kullanılmalıdır.

habertürk

Propecia (Finasterid Nedir?

Propecia, Finasterid adlı ilacın piyasa ismidir. Aynı ilaç Proscar adıyla da satılmaktadır. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından erkek tipi saç dökülmesinin tedavisi için onaylanmış ilk ilaçtır.
Merck İlaç Firması tarafından geliştirilen ve geçmişte erkeklerde prostat bezi büyümesini tedavi için kullanılan Propecia, 1997 yılında saç dökülmesine karşı kullanılmak üzere FDA tarafından onaylandı.

Propecia nasıl etki ediyor?

Tıp dilinde androjenetik alopesi adı verilen erkek tipi saç dökülmesine erkeklik hormonları ve ırsi faktörler yani genler neden oluyor.

Daha önceki yazılarda ayrıntılı olarak aktardığımız gibi, 5-alfa reduktase adlı enzim, erkeklik hormonu testosteronu, Dehidrotestosteron (DHT) adı verilen bir başka erkeklik hormonuna çeviriyor. Genetik yatkınlığı olan kişilerde saç dökülmesine neden olduğuna inanılan DHT, saç folikülünü minyatürize ederek sağlıklı saç uzamasını engelliyor.

Propecia ise, 5-alfa reduktase enzimini bloke ederek kandaki DHT oranlarının düşmesini sağlıyor. Bu da saçın uzama evresini yeniden normale çevirerek, saç dökülmesini durduruyor. Propecia’nın bir avantajı, sadece söz konusu hormonu hedef aldığı için diğer hormonlarda istenmeyen değişimlere yol açmıyor olması.

Propecia’nın (Finasterid) Yan Etkileri:

Erkek tipi saç dökülmesini önlemede bilinen en etkili tedavi yollarından biri olan Propecia’nın (Proscar) yan etkileri konusunda tartışmalar halen sürüyor. İlacın üretici firması Merck’in kendi resmi web sitesi www.propecia.com’da Propecia’nın yan etkileriyle ilgili şunlar yazıyor:

“Propecia için yapılan klinik araştırmalarda, ilacın gayet iyi tolere edilebildiği gözlenmiştir. Erkeklerin yüzde 98′inde hiç bir yan etki görülmemiştir. Çok az sayıda erkek (% 1.8) cinsel arzularda azalma, sperm sayısında azalma gibi bazı yan etkiler yaşadıklarını bildirmişlerdir. Erkeklerin yüzde 1.3′ü de ereksiyon güçlüğü yaşadıklarını rapor etmişler. İlacı kullanmayı kestikten sonra bu şikayetlerin de ortadan kalktığı saptanmıştır.”

Merck her ne kadar böyle dese de, internette biraz araştırma yapanlar, Finasterid’in dolayısıyla Propecia’nın neden olduğu cinsel rahatsızlıklardan şikayetçi olanların sayısının hiç de azımsanacak gibi olmadığını görebiliyor.

Yalnızca, bu ilacı geçmişte kullanıp bırakmış olmalarına karşın hala yan etkilerinden kurtulamayan kişilerin üye olabildiği Finasterid (Propecia) Side Effects (Finasterid/Propecia Yan Etkileri) adlı bir Yahoo Grubu bile mevcut: www.PropeciaSideEffects.com. 2003 yılından bu yana var olan bu grubun üyelerine göre, Propecia’nın kalıcı yan etkileri arasında cinsel problemler, konsantrasyon güçlüğü, üreme organlarında sancı, memelerde büyüme ve sık sık idrara çıkma ihtiyacı görülebiliyor. Grubun internet sayfasında şöyle deniliyor:

“Yan etkiler genelde Propecia ya da Proscar’ı bıraktıktan sonraki bir kaç gün veya bir kaç hafta içinde ortadan kalkıyor. Ancak bazı talihsiz erkeklerde bu yan etkiler aylar, yıllar boyunca sürüyor, hatta belki de kalıcı olabiliyor.”

Öte yandan, Propecia’nın “bilinen” yan etkileri arasında yer verilmese de, bazı kullanıcılar alınlarında siyah noktalar oluştuğunu ve yüz derilerinde genel olarak bir yağlanma farkettiklerini bildirmişler. İki kişi, Propecia kullanmayı kestikten 6 ay sonra hala yüzlerinde başlayan Akne’nin devam ettiğini, bir kişide aradan 3 yıl geçmesine karşın aknenin geçmediğini bildirmiş.

Kadınlar ve Çocuklar İçin Çok Tehlikeli

Dikkat: Propecia, erkek bebeklerin cinsel organlarında doğuştan sakatlıklara yol açabileceği için kadınlar tarafından kullanımı kesinlikle önerilmemektedir.
Kadınların ve çocukların kesinlikle Propecia kullanmaması gerekmektedir. Hamile kadınlar veya ileride hamile kalabilecek kadınların bu ilaca dokunmaları bile sakıncalıdır, çünkü ilacın erkek bebeklerde doğuştan sakatlıklara yol açabildiği bilinmektedir.

Propecia kullanmaya başlamadan doktorunuza bildirmeniz gereken durumlar:

Prostat Specific Antigen (PSA) için kan tahlili yaptırmanız gerekiyorsa, Propecia’nın tahlil sonuçlarını etkileyeceğini bilmelisiniz.
Karaciğer Hastalıkları- Böyle bir tedavi görüyorsanız, tedavi süresince daha düşük dozda Propecia almanız ya da doktor kontrolü altında almanız gerekebilir.

Propecia Üzerine Genel Notlar:

İlacı bir gün almazsanız, atladığınız ilaç yerine ekstra bir tablet daha almayın. Propecia’nın günde 1 taneden fazla alınması kesinlikle önerilmiyor.
Dökülmenin durması ya da uzayan saçlarda artış gibi olumlu bazı işaretler görmeye başlamadan önce ilacı 3 ay veya daha uzun süre düzenli kullanmanız gerekebilir.
Eğer 12 ay düzenli kullanıp da hiçbir değişiklik farketmezseniz, büyük olasılıkla ondan sonra da görmezsiniz.
Maksimum fayda görmek için düzenli olarak kullanmanız gerekiyor. İlacı bırakırsanız, büyük olasılıkla 12 ay boyunca çıkan saçlarınızı da kaybedersiniz.
Her tableti dolu bir bardak suyla birlikte için.
18 yaşın altındakiler tarafından kesinlikle kullanılmaması gereklidir.
Kadınlar tarafından kesinlikle kullanılmamalıdır- bebeklerde doğuştan sakatlıklara neden olabiliyor.
Kadınların ezilmiş ya da bölünmüş Propecia tabletlerine de dokunmaması gereklidir. İlaç deri yoluyla da vücuda sızabiliyor. Bütün haldeki Propecia tabletleri, bunu önlemek amacıyla geçirgen olmayan bir film tabakasıyla kaplanmıştır.
 

kaynak: hürriyet.com


Bugün 7 ziyaretçi (10 klik) kişi burdaydı!
sacimdokuluyor.tr.gg


Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol